Fehmi Koru*
Devletin Türkiye Cumhuriyeti adıyla yenilenmesinin 100. yıldönümü önceki gün kutlandı.
Ama ne kutlanma.
Türkiye’nin her ili ve ilçesinde insanlar sokaklara taştılar, büyük illerde yüzbinler kutlamalara katıldı.
Ülkenin dört bir tarafından gelenler Anıtkabir’de buluştular; tam 1,5 milyona yakın insan Atatürk’ün mozalesini ziyaret etti.
Yer-gök gerçekten bayrak oldu.
Bayrakların büyük bölümünün üzerinde de Atatürk resimleri vardı.
Cumhuriyet bayramı Atatürk bayramı haline dönüştü.
Ne oldu da böyle oldu?
Sorunun kısa cevabı yok, ancak bu gelişme üzerinde durulmayı fazlasıyla hak ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk, hiç kuşkusuz, ‘Cumhuriyet’ kavramıyla özdeşleşen bir isim. Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden yeni bir devlete evrilirken onun sisteminin cumhuriyet olması kaçınılmazdı; ancak yine de bu yolda bir adım atılabilmesi ve bunun kısa sürede gerçekleştirilmesi için kararlılık gerekiyordu.
Öncesi ve sonrasında, Cumhuriyet’in ilanının, kurucu kadrolar arasında tartışmalara yol açtığı ve itirazlara rağmen kararın Mustafa Kemal tarafından alındığı biliniyor.
Ardından yaşatılan köklü değişimler de tamamen Atatürk’ün damgasını taşıyor.
Durum böyle olduğuna göre, Cumhuriyet’in bir asrı devirmesinin yıldönümünde kutlamaların merkezinde Atatürk’ün bulunmasının normal karşılanması gerekir.
Ancak yine de Atatürk figürü etrafında oluşan ilginin bu normalliği fazlasıyla aştığının görülmesi de şart.
Konuya ilişkin yorumlarda, kutlamalar, siyasi iktidara karşı bir tür tepki olarak da yansıtılıyor. Bu tür yorumlara göre, kutlamalar, AK Parti ve iktidar ortaklarının temsil ettiği siyasi anlayışa karşı protesto…
Yorumlarda kısmen doğruluk payı olabilir, ama kısmen. Sonuçta, 22 yıl sürmüş ve en azından önünde beş yılı daha bulunan bir iktidar var. Cumhuriyet döneminin neredeyse dörtte biri AK Parti iktidarında geçti. Seçimde iktidar partilerine oy vermeyen insanların kutlamalar vesilesiyle rahatsızlıklarını dışarıya vurmaları beklenebilir bir şey.
İktidarın 100. yılın kutlanması konusunda fazla istekli görünmemesi de kutlayıcıları teşvik etmiş olabilir.
Acaba kutlayıcılar yalnızca iktidara mı tepkilerini böyle dolaylı yoldan vermiş oldu?
Muhalefete de bir mesajları yok mu?
Özellikle de CHP’ye?
CHP Atatürk’ün kurduğu parti. Kuruluşu ondan önce olduğuna göre, Cumhuriyet’i de kuran parti CHP. Ülkeyi Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra 1950 yılına kadar CHP yönetti. 1945’e kadar tek parti olarak, sonrasındaki beş yılda da rakip partilerin kurulmasına izin verip seçimi kaybedince iktidarı kazanan partiye devrederek…
Sonraları uzunca bir dönem -12 Eylül (1980) müdahalesi sonrasında askeri yönetim tarafından kapatıldığı için ve daha sonra da seçmenden ilgi görmediği için- Meclis dışı kaldı CHP. 2002 yılına kadar. İktidara en yakın göründüğü son seçimde de başarılı olamadı.
Kaldı ki, bugünkü CHP’nin Atatürk’ün başında bulunduğu dönemin CHP’si ile de, Bülent Ecevit’in kitlelere heyecan vermek üzere ‘sol’ kulvara yönlendirdiği parti ile de pek az benzerliği bulunuyor.
Zaten galiba da kendisini iktidara taşıyacak bir cevvaliyete sahip görünmediğinden kapandığı dar kalıpları aşmaya mecali de bulunmuyor bugünkü CHP’nin…
Daha da önemlisi şu: Son seçimin ardından CHP’de bir lider ile yeni bir yol arayışı başladı ama o arayışı sahiplenerek mevcut parti yönetimine karşı mücadele verenler, her ne kadar ‘değişim’ kavramıyla yola çıkmış olsalar da, muhalif kitlelere yeterince umut veremiyorlar.
İsimleri müstakbel CHP lideri olarak geçenlerin de partiye canlılık getireceği kuşkulu.
Muhalif kesim CHP’den bütünüyle umut kesmek üzere…
CHP’den, yani Atatürk’ün partisinden…
Önceki gün sokaklara taşan, ülkenin dört bir yanından çocuklarını da alıp Anıtkabir’e -Ankara’ya- koşan kitleler, illerde ve ilçelerde düzenlenen resmi veya gayrı resmi programlarda Atatürk posterlerini taşıyan, tişörtlerini giyenler, esas mesajlarını muhalefete verir gibiydiler.
Hiç değilse bana öyle geldi.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.